Dinamik Yapboz: BOP Felsefesi 2




Thomas P.M. Barnett... ABD Savunma Bakanlığı’nda (Pentagon) stratejik araştırmacı olarak çalışmış bir profesör...
2005 yılında tuğla gibi kalın bir kitap yazar. [1]
Kitabın başına bir de harita ekler.

Haritada iki ayrı bölge var:

1- İşleyen Merkez (Functioning Core)
2- Entegre Olmamış Boşluk (Non-Integrating Gap)

Türkçe açısından pek de anlamlı olmayan bu tuhaf tanımları bir kenara bırakıp, haritayı incelersek.

Özetle diyor ki:
"Amerika dünyanın hakimidir. AB - Rusya- Avusturalya yanımızdadır. (İşleyen Merkez)

"Bunun dışında kalan ülkeler ya bize boyun eğer, ya da canlarına okuruz." (Entegre Olmamış Boşluk)

Nasıl mı? 

" - Amerika'yı güvenli hale getirmenin en hızlı yolu İran, Kuzey Kore, Suriye gibi en tehlikeli ve bağlantısız devletlere karşı önceden sert bir şekilde müdahalede bulunmaktır ya da temel olarak, "sıradaki kim?  stratejisidir."

Bu ülkelerin arasında neden Irak yok?

Çünkü kitap yayınlanmadan önce Irak'ın defteri çoktan dürülmüştü. (2003 Irak Savaşı)

Devam edelim...

" - Kuzey Kore'nin Kim Jong-il'i devrildikten sonra en azından rejimin terörist gruplara ve El-Kaide'ye desteği sebebiyle İran bizim için listenin başında yer alacaktır."

Öyle de oldu; "nükleer silah yapıyorsun" diyerek İran'la az uğraşmadılar. İşgal tehditleri, ambargolar v.b. tehditlerin bini bir para... ama İran yılmadan direndi; cesaret edemediler.

Listedeki Suriye:

2011 yılında başlayan ayaklanmalarla çıkartılan İç Savaş günümüzde hâlâ devam ediyor. Geldiğimiz noktada "işi bitmiş" durumda. Uzatmaları oynuyor.

Barnett ekliyor;

"- Ortadoğu, Merkez'e katılana kadar biz asla Ortadoğu'yu bırakmayacağız."

"- Amerika, Orta Asya'da ve İran Körfezi'nde savaşa hazırdır çünkü; bu bölgeden akan enerji küresel bağlantının korunması bakımından önemlidir."

Ve bir tehdit daha savuruyor;

"- Bu yüzyılda tehlikeyi tanımlayan şey bağlantısız olmaktır."

Haritaya göre; BOP planının sadece Ortadoğu ile kalmayıp, Kuzey Afrika ülkelerini de kapsadığı görülür.

Aynı tarihte (2010 - 2011) hem Mısır'da hem de Tunus'ta eş zamanlı ayaklanmalar ve sonucunda devrimler başgöstermiştir....

( 'Mısır Devrimi', 'Yasemin Devrimi'; Tunus )

Gezi Parkı olayları başladığında; demokrasiye, kişisel hak ve özgürlüklere ve bunların özgürce ifade edilmesine inanan çoğu demokrat gibi ben de mutlu olmuştum: tarihsel süreçte hep edilgen, suskun, pasif kalan Türk halkları; sonunda özgürlük bilincini idrak etmişti...

Lakin, 15 Temmuz askeri kalkışmasından sonra artık öyle düşünmüyorum. Gezi Parkı olaylarının, Mısır, Tunus, Suriye vb. ülkelerle aynı tarihlerde, aynı yöntemlerle başlaması çok dikkat çekici.

Konuyu bütünüyle ve doğru biçimde idrak edebilmek için şüphesiz, süreçte çok eskilere gitmek gerekir. Önceki yazımda Theodore Roosevelt'den bahsetmiştim... 1901 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin devlet başkanı seçilen Theodore Roosevelt, başkanlık seçimi öncesinde şunları söyler;

"Dünya'da herkesten önce ezmek istediğim iki güç; İspanya ve Osmanlı'dır."

Roosvelt bunları söylerken, gelecekte dünya hakimiyetinin şifresini açıklamıştır. Çünkü, ABD'nin süper güç olmasını engelleyen iki güç vardır:

Bunlardan İspanya; ABD'nin Orta ve Güney Amerika'yı, yani yeni dünya karaları hakimiyetini...

Osmanlı ise, eski dünya karaları (Asya, Afrika, Avrupa) hakimiyetini engellemektedir.

Söz konusu bu engellerden Osmanlı, misyonerlik faaliyetleri ile çökertilmeye çalışılmıştır: Osmanlı ülkelerine gönderilen iki misyonere, 1 Aralık 1833'te verilen talimat aynen şöyledir;

"Bir fetih savaşına girmiş askerler olduğunuzu unutmayın"... [ 2 ]

Ki, Thomas P.M. Barnett kitabında -104 sene sonra- şöyle diyor:
"Bizim güvenlik ihracımız olmasa bu bölge Rusya, Çin, Hindistan, İran ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin büyük oyunlarının oynandığı bir alandan başka bir şey olmayacaktır."

Nakış işlercesine sabırla uygulanan politikalar sayesinde; İki binli yıllara girerken Sovyetler Birliği ve Yugoslavya Federasyonları dağıtılmış, Balkan ve Baltık ülkeleri Rusya'nın elinden alınarak Avrupa Birliği üzerinden batının emperyal devletlerinin hegemonya alanına doğru yönlendirilmişlerdir.

"Ucuz işçilik" başlığı altında üretimler Çin'e kaydırılarak; Çin, kapitalizm ile tanıştırılmış ve gereken "dönüşüm" sağlanmıştır...

Hindistan, İran ve Türkiye üstünde oynanan oyunlar ise herkesin malumudur...

Sonuç: 

BOP felsefesinin çok eskilere dayanan; dini (Prüriten inancı; "seçilmişlik") siyasi ve ekonomik dayanakları vardır. Bu bağlamda, Roosvelt'in Osmanlı'yı hedef göstermesi sadece siyasi ve ekonomik nedenlerden değildir...

Örneğin Charles Darwin... (1809 - 1882)
Herkes onu "Evrim Teorisi"nin babası bilim insanı olarak tanır. Lakin Darwin'in diğer bir yüzü daha vardır; ırkçılık....

03.07.1881 tarihinde, W. Graham isimli bir arkadaşına yazdığı mektubunda şöyle der:
"Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde Türk barbarlığına karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, bu tür aşağı ırkların çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini görüyorum."
("The Life and Letters of Charles Darwin", Letter to W. Graham, cilt 1, s.286) [3]


Not: Bu iki yazım; şüphesiz BOP Felsefesi'nin "özetinin, özeti" kadardır.
Tarihsel süreçte bundan çok daha fazladır.

Önceki yazım : Dinamik Yapboz: BOP Felsefesi 1

[1 A ] Türkçe özet

[1 B ] İngilizce tamamı

[2]  Osmanlı Devleti’nde Amerikan misyonerler

[3]  The Life and Letters of Charles Darwin

















Yorumlar

Popüler Yayınlar