İstanbul Depreme Hazır mı?





1999 Marmara Depremi'nden sonra sloganımız şuydu:

"Unutmayacağız, Unutturmayacağız"

Ama unuttuk.

Bir süreliğine; her sene 17 Ağustos ayında hatırladık.

Artık o da kalmadı..

1999'da, 48 saat içinde hazırladığım yardım konvoyu ile bölgeye intikal ettim.
Sonra yardım ve haberleşme çalışmalarına katıldım...
Bir hafta boyunca yaşadıklarım, gördüklerim, öğrendiklerim müthiş oldu...

O günden sonra; yıkılmış binaların dehşet görüntüleri yüzünden;
herkes haklı olarak "evim sağlam mı?" derdine düştü.

Binadan sağ salim çıkmak çok önemli tabii de...

Sonrası da çok önemli.

Bu yazım "deprem sonrası" üzerine.

Adapazarı, Kocaeli, Gölcük...
En büyük şansları İstanbul gibi bir mega kente,
Bursa ve nispeten Eskişehir gibi imkanları olan şehirlere yakın olmalarıydı.
Bu sayede deprem sonrası yaşananacak sorunlar önemli ölçüde hafifledi.
Doktorlar, hemşireler, araç gereçler, gıda malzemeleri vb. kısa sürede aktı...
Yaralılar İstanbul'daki hastanelere nakledildi. Diğer önemli husus da bölge nüfusunun az olmasıydı.
Ağustos sıcağına rağmen, kısa sürede halkın tahliyesi mümkün oldu ve herhangi bir salgın hastalık yaşanmadı.

İstanbul bu büyüklükte bir deprem yaşarsa ne olur?

20 milyon insandan söz ediyoruz. Kim nasıl yardıma gelecek ve şehir nasıl tahliye edilecek?

Otoyollar

Marmara Depremi İstanbul'u etkilemediği için İstanbul - deprem bölgesi arasındaki otoyollar açık kaldı.

Anadolu Otoyolunun deprem bölgesine rastlayan bölümlerinde ise;
(Sapanca-Adapazarı, İzmit Körfezi-Akyazı) dört ayrı yerden otoyol çöktü ve üç gün ulaşıma kapandı.

Bu örnek üzerinden; İstanbul depremi yaşanırsa, İstanbul'u çevre illere bağlayan otoyolda çökmeler olacak ve ulaşıma kapanacak.

Demiryolu:

"Tren yolunun Arifiye batısındaki deformasyonda 1m'lik yükselmeler gözlenmiştir. Yaklaşık 3m'lik sağ-yanal yer değiştirme, ötelenmelerle deforme olmuştur."
(İTU ön değerlendirme raporu. 24 Ağustos 1999)

Ne yapılmalı?
İstanbul'un deniz avantajına yönelik çalışmalar yapılmalı. Gölcük'te yaşadık; tüm sahil denize kaydı. Tabii iskeleler de.

2000 senesinde bu konuyu örnek ve belgeleriyle belediyelere yazdım:

"Depreme dayanıklı iskelelerin inşaa edilmesi çok önemli"

Cevap bile vermediler...

Kamu binalarının durumu

Bu binaların çoğu eski ve bakımsız. Ayakta zor duruyorlar.
Cerrahpaşa, Çapa ve Haydarpaşa Numune ve GATA gibi büyük devlet hastaneleri...
İtfaiye binaları... düzeni sağlayacak olan polis karakol binaları depreme dayanacak mı?
Bu konuda yapılan iyileştirme çalışmaları ne durumda?

Afet yönetim koordinasyonu

Bazı şeyler ne yazık ki yaşayarak öğreniliyor.

Triyaj:

Çok sayıda yaralının olduğu durumlarda müdahale öncelik sırasını ayırma.

Bilgi ve becerisi yüksek tecrübeli hekimler; sahra çadırlarında ağır vakalarla uğraştığından, sahada triyaj çalışması genç hekimlere düşüyor. Tecrübeleri olmadığı ve yaşanan dehşetin psikolojik sonuçları yüzünden çok hata yaptılar. Örneğin sadece bacağı kırık bir hastayı helikoptere bindirip İstanbul'a gönderirken, ağır hastalar bir kenarda bekliyordu.

Crush sendromu:

Kas ezilmeleri sonrasında organ yetersizliğine bağlı ölümler.
En sık görüleni böbrek yetmezliği.
Marmara Depremi'nde 720 kişi bu sendromdan dolayı diyaliz cihazlarına bağlandı.

Ne yapılmalı?

Özellikle genç hekimlere 'triyaj' ve 'crush sendromu' hakkında periyodik eğitimler verilmeli.

Sağlam binalarda diyaliz üniteleri kurulmalı.

Bölgeyi tanıma:

Büyük şiddetteki depremlerde, binalar birbirinin üstüne çöktüğü için "adres bilgisi" kayboluyor.

Caddeleri, sokakları ayıramıyorsunuz. Yön duygunuz başta olmak üzere her şey birbirine karışıyor.

Kendi yaşadığım bir örnek... telsizden gelen yardım çağrısında verilen adresi bir saat boyunca bulamadık.

SSK hastanesine jeneratör götüreceğim. Önde ben, arkamda kamyonet fır dönüyoruz.
Bir ambulansı çevirip, şöförüne sordum. "Ben de bilmiyorum, Bursa'dan geldim" dedi.
Trafik polisine sordum "Çorum'dan geldim"...
Askere sordum "Tekirdağ'dan geldim"...

Ne yapılmalı?

İstanbul deprem senaryosu çerçevesinde, çevre illerde oluşturulacak yardım ekiplerine adres eğitimleri verilmeli..

Yabancı dil bilme:

Büyük afetlerde yurtdışından doktor ve arama-kurtarma ekipleri geliyor.
Adapazarı'nda lisan sorunu çok yaşandı.
Onlara yardımcı olmaya çalışan yerli ekiplerle iletişim kuramadılar.
İhtiyaçları, yapılması gerekenler karşılanamadı.

Haberleşme:

GSM ve Sabit hatlar çöktüğü için; üç gün boyunca çevre illerle iletişim Amatör Telsizciler sayesinde kuruldu.

Altyapı sorunları:

İstanbul tarihi bir şehir. Her ne kadar su ve kanalizasyon sistemleri yenilenmeye çalışılsa da...
Şehrin aşırı göç alması nedeniyle kontrolsüz büyümesi bu çalışmaları yetersiz kılıyor.
Kanalizasyon ve su şebekesinin çökmesi; salgın hastalıklara gebedir.

72 Saat:

Afet hallerinde, afetzedelerin tek başına kalacağı minumum süre...
Afetzede, en azından 72 saat boyunca, hiç bir yardım almadan hayatını idame ettirecek koşulları sağlama almak zorundadır...

Ekonomik boyutu: 

İstanbul, Türkiye ekonomisinin can damarı. Toplam KDV'nin %50'ni üretiyor.
İstanbul'un çökmesi, Türkiye ekonomisinin çökmesi anlamına gelir.

Bilişim boyutu:

Özellikle finans kuruluşlarının ve bankaların; müşteri hesap bilgilerini İstanbul dışında yedeklemesi çok önemli.
Devasa boyutta dataların yükleneceği "server" sistemlerini kurmak çok maliyetlidir.
Lâkin, bu kuruluşların deprem sonrası olabilecek "mali kaos"u göz önünde bulundurarak, bu sistemi kurmaları şarttır.

Son söz:

1999 Marmara Depremi'ni İstanbul'da yaşayanlar...
Büyük bir yanılgı içinde "evim depreme dayanıklı imiş" zannına kapıldı...

Tamam İstanbul da çok sallandı ama...

İşin aslı ne yazık ki öyle değil:

Her 25 km'de bir; ivme, yüzde kırktan binde dörde düşer.
Deprem bölgesi ile İstanbul arası yaklaşık yüz km.
Bu nedenle İstanbul'da hissettiğimiz hiç bir şey değildi.

Biraz daha açacak olursam:
Adapazarı'nda... Kocaeli'nde ve Gölcük'te görüştüğüm kişiler;
aynı şeyi söylediler;
"yatağımda yatarken, deprem sırasında tavana çarptım"

Kaçamayacağımız bir hakikat bu...













Yorumlar

Popüler Yayınlar